21 Şubat 2012 Salı

Bugün

Bugün bir delilik yaptım; hava öyle güzeldi ki; öyle güneşli... Özlem duyuyordum uzun zamandır tenimde güneşi hissetmeye, sıcağa ve üşümemeye. Yazık etmek istemedim, durmadım yurtta, çıktım bindim otobüse, yalnız. İlk defa akbilimi kullandım, ne yapacağımı bilmeden yola bıraktım kendimi. Bir ara müzik dinledim, sonra kalabalığın sesi daha cazip geldi.

Kadıköy'e gittim, oradan Eminönü'ne geçtim, Galata Köprüsü'nde yürüdüm, insanları seyrettim, rüzgarı hissettim... Balık tutanlara baktım. Birkaç parça anım konaklıyordu orada, onlarla selamlaştım.

Oralara kadar gitmemin amacı elbette ki İstiklal Caddesi'nde yürümekti boydan boya. Kendimle kalmak, gezmek, hani o dizilere, şarkılara, kitaplara konu olan sesler var ya; işte onları dinlemek, fotoğrafların vazgeçilmez konuğu olan tramvayı seyretmek...

Ayaklarımın altından kayıp giden taşlara daldı bir ara gözlerim, sonra yanımda benden bir kaç adım ötede yürümekte olan bir çifte baktım bir kaç dakika boyunca. Vitrinleri de kaçırmadım tabi bu arada. Zaman zaman üşüdüm ama güneşle buluşunca geçti.

İşte öyle boş boş yürüdüm, kendi sesimi duymadan, adımlarımı saymadan, geçen zamana aldırmadan. Telefonum çaldı bir ara, açmadım. Rahatsız edilmek istemiyordum, koca dünyada sadece ben ve ben varmışız gibi.

Bir yere oturdum sonra, hem kahve içeyim hem de biraz yazayım dedim. Garson gelip ne istediğimi sorunca yan masadakilerin ne içtiğini öğrenip aynısından istedim. Hiç tanımadığım hatta daha önce hiç görmediğim iki insanın zevkine güvendim. Sonuç olarak beğendim ama açık konuşmak gerekirse ne olduğunu bilmiyorum, umarım oraya tekrar gittiğimde yan masadakiler yine aynı şeyi içiyor olur.

Yazdım, yazdım ve yazdım. Sayfalar dolusu yazdım. Yazmak için yaşamak gerekiyormuş. Ben hep yaşananların yazılmasına karşı olmuşumdur, cümlelerde çok fazla yazardan iz olduğu için, kelimeler yazarı deşifre ettiği için ama zaten demek istediğim; yaşanılanların yazılması değil, yazmak için yaşama olayı.

Ve evet, işte günüm böyle geçti diyemeyeceğim. Aslında böyle geçmesini isterdim ama istenilenlerle yapabildiklerimiz farklı oluyor hep. Tercih etmek istediklerimizle seçtiklerimiz uyuşmuyor. Bazen olmuyor, hayallerimizle gerçekleştirebildiklerimiz ufacık bir yerde de olsa tutmuyor birbirini.

Ben bugün yakın bir arkadaşımla yirmi dakika uzaklıktaki bir alışveriş merkezine gittim. Dedikodu ettik, alışveriş yaptık. Oje aldım, bir de kazak. Güldük, eğlendik. Bir yere oturup kahve içtik. Ben arkadaşımın tercihine güvenip onun istediğinden aldım.

Saat ona doğru alışveriş merkezinin kapanacağına dair anons gelince kalktık ve yurda geri döndük. Şimdi yazıyorum bunları, odamda oturmuş bugünkü hislerimi, edindiklerimi yazıyorum. Yarın da oda arkadaşımla Cadde'ye gitmeyi planlıyoruz. Bilemiyorum, sanırım bu aralar hiçbir şey düşünemeyecek kadar kimsesiz ve bir o kadar da kalabalıklarda kalmaya ihtiyacım var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder