20 Mart 2012 Salı

Bu kez başlık koymayayım; yalnızlık, ailem ve büyümekle ilgili bir şeyler işte.

Ben büyümüşüm, bu sabah anladım; annem üzerimde sadece atlet varken çıkma dışarıya çıplak çıplak ayıp, dediğinde, kardeşimin saçları başkaları tarafından taranıp bağlanırken aynanın önünde rimel sürüyor olduğumda, onun okula gidişi hala fotoğraflanacak bir olayken bana sadece güle güle dendiğinde anladım. En çok da yalnız kalmak istemeye başlamamdan çünkü ben ağladığımı, durup dururken kahkaha attığımı, sinirlendiğimi veya korktuğumu kimse görsün istemiyorum.

Bu sene hiç yalnız kalamadığımı farkettim; üniversitede yurt odasını biriyle paylaşmak, evde kardeşimin odasına taşınmak yazacağım zamanları elimden alıyor. Hafta içi ya dersteyim ya birileriyle yemekte veya odada arkadaşımla, hafta sonu da ailemleyim ki ben ailemi her zaman yazma edimine tercih etmişimdir, bu sebepten hafta sonu koşa koşa gidiyorum onlara ama şu hafta içi edebi kişiliğim benden hep uzak kalıyor ya, onu çok özlüyorum.

Altı aydır yazma ediminin beni ziyarete geldiği tek yer vapurda geçirdiğim kırk dakika, haftada yalnızca seksen dakika defterimle buluşuyorum. Yanlış anlaşılmasın; ben yedi gün yirmi dört saat yazıyorum, aklımda kelimeler bir o yana bir bu yana uçuşup duruyor hep, defterim de her zaman çantamda ama bir türlü boş bir vakit bulup kağıda dökemiyorum, yalnız kalamıyorum. Bazen hafızamdan uçup gitmesin diye günlerce tekrarladığım cümleler oluyor aklımda, bazen dakikalar içinde kaybolup gitmelerine engel olamıyorum. Benim için bu denli değerli olan şeyleri yitirmek gerçekten çok üzücü. 

Ben büyüyorum evet, bu dünyadaki on dokuzuncu yılımı bitirmeme bir aydan az kaldı. Eğer büyümek yalnızca yaşının artması, senelerin hayatından geçip gidiyor olmasıysa ben büyüyorum. Öyle değil ama, geçen bün kart başvurusu yaparken (kart benim adımayken bile) hanenizde kaç çocuk var sorusuna iki, dedim, hala oyuncak reyonu dünyadaki en sevdiğim yer ve hala atlı karıncaya binmek istiyorum, babam izin verse hala omuzlarına oturabilirim ve annem sürpriz yumurta alsa akşam eve gelirken, sevinebilirim. Hala televizyondaki en sevdiğim programlar çizgi filmler, ayrıca şu Samuray Jack artık kendi zamanına dönebilir mi, çok uzadı onun macerası, bir de itiraf ediyorum; Skipper'a gerçekten aşığım ve insanlarla penguenlerin evlenemeyeceği gerçeğini kabullenmek istemiyorum, sonuçta buna engel olan bir yasa yok.

İşte böyle; ben büyüyorum ama aslında hiç büyümüyorum, hala annemin ve babamın ufak kızlarıyım ve buna bayılıyorum. Onlar yanlarında kendim hissettiğim tek insanlar, bir nevi yalnızlık onlarla olmak çünkü biz öyle bir ve aynıyız ki sanki tek kişi gibiyiz ama dediğim gibi; bir nevi çünkü insan aslında hiç yalnız kalamıyor, en basitinden hep kendi eşlik ediyor ona.

Nedendir bilmem ne zaman ailemi yazsam gözlerim doluyor ama ağlayamıyorum çünkü söylediğim gibi; yalnız kalamıyorum, şu anda feribottayım ve hemen yanımda cam tarafına geçmek için izin istediğim yaşlı amca oturuyor, hayatıma dokundu ve şimdi benim tarafımdan yazılmaya mahkum, o hiç bilemeyecek ama işte tam burada, tam yarım saattir elinde oynayıp durduğu tesbihiyle ve garip şapkasıyla yaşıyor, tam burada; benim kelimelerimde.

Bu aralar böyle dağınığım işte bir de, karmaşık ve düğüm düğüm düşüncelerim çünkü hiç yalnız kalamıyorum kendimle. Geçen gün ekonomi dersinde bulunduğum an ve zamandan kopup tam on iki sayfa yazdım. Hem de nasıl yazdım biliyor musunuz; bölük pörçük, kopuk, bir cümlem bitmeden aklıma gelen bir başka cümle yırtındı beni de yaz, diye. Devamlı bir yanda kelimelerimi yarım bırakıp diğer bir yanda başka kelimelere hayat verdim. Sanırım bu durum bir saat ekonomi dersi işlemekten daha yararlı oldu benim için ve bana daha çok şey kattı. Tabi tam emin değilim çünkü anlatılan konunun ne olduğunu dahi bilmiyorum. 

Toparlıyorum; yalnız kalamıyorum ben, büyüyorum ve ailemi çok seviyorum. Yazdıklarımın ana fikri bu işte. 

Bu arada kırk dakikanın sonuna geldik, Cuma'ya kadar defterime hoşçakal, diyorum. Muhtemelen ben yolda bu yazıya daha pek çok şey katacağım, bazılarını unutacağım veya cümleleri kafamda tekrarlamaktan ağrılar girecek başıma. Bilemiyorum... 

Vapurdan son inen kişi olmak pek de fena bir şey değilmiş, bir de bu kız ne yapıyor hala, diye garip garip bakan çalışanlar olmasa, gerçi yavaş yavaş orada burada, yolun ortasında çat diye durup, bir şey söylerken birden susup defterimi çıkarıp yazarken bana bakan gözlere alışmaya başlamadım değil...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder