19 Ocak 2013 Cumartesi

Ankara


Her şeyin bir ömrü var. Her şey kendisine verilmiş olan belli bir zamanı yitirip göçüyor.
Rujlar, parfümler, şampuanlar bitiyor, yol bitiyor, benzin bitiyor. Telefonlar, televizyonlar, arabalar bozuluyor.
Sevgiler, dostluklar arkadaşlıklar yitiyor.
Tükenmez denen kalem bile tükenip gidiyor.
Tüm bu geçenlerle anladım ki; geçeceğini bile bile hep sonsuzluğa yürüyormuş gibiyiz. Daha 19 yaşındayım ben... Ve ne yazık ki çoktan 19 yaşındayım. Kime ve neye göre gencim diyoruz, belki de bize biçilen hayatın yaşlısı olduk artık.
Neredeyse üç yıl önce yine buralarda bir yerlerde, bu şehirde camdan dışarıya bakıyor, ilk imza günümün verdiği heyecanla geceyi izliyordum. Daha 17 yaşındaydım o zaman, ilk romanı yayımlanalı bir ay bile olmamış genç bir yazardım. Orası bu baktığım camdan neresi bilmiyorum, bilmemek daha iyi; oralarda bir yerlerde umuduyla hiç bilmediğim bir noktaya diktim gözlerimi, yıllar önceki varlığımı düşünüyorum.
Hepimiz 'oralarda bir yerlerde' umuduyla, bilmediğimiz geleceğimizde bir noktaya gözlerimizi dikip, yıllar sonraki varlığımızı düşünüyoruz. Hepimiz düşünüyoruz, yoksa zaten şu anda varlığımız burada olamazdı.
Ve ben buradayım; yine Ankara'dayım, manzarasının hep denize varmasını istediğim şehir burası ama zaten karalar hiç bir zaman denize açılıp engin maviliklerde yosun kokusuna boğulamaz. Ne yazık!
Ve ne yazık; günler bitiyor, aylar geçiyor, ömürler yitiriliyor...
Ve kalemim yine tükendi...
Ve...

3 yorum:

  1. ''Belki de bize biçilen hayatın yaşlısı olduk artık.''
    Yazını keyifle okudum.Başarılarının devamını diliyorum...

    YanıtlaSil
  2. Ve kalemim yine tükendi...
    Ve...insanlık tükendi,yok oldu.

    YanıtlaSil